Sanırım 19 yaşındaydım, oynadığım ilk reklam filminden kazandığım para ile o yaz bir hafta boyunca Bodrum’da gerçekleşecek olan Çağdaş Dans Atölyesine kaydolmuştum. Haberi alan büyükannelerimden biri-ki bu aynı evde yaşadığımız için çok uzun sürmemişti- atölyenin, beni Bodrum’da dansöz yapıp satmaya yaracağına dair bir inanç geliştirmiş ve bu doğrultuda aile içinde panik yaratmaya başlamıştı bile. Evde kimi doğru, kimi yanlış derken, o sırada bizle yaşamayan babama telefonlar açılıyor, yaklaşan tehlike(!) rapor halinde sunuluyordu. Bense ilk gençliğin verdiği rüzgarı açık yelkenlerime doldurmuş, olduğum yerde çoktan yola çıkmıştım bile.

Neyse ki annem sağduyulu biriydi. Elbette ki Bodrum’da ilk yalnız kalışım olacağı için o da biraz tedirgindi ancak genç bir bireyin hayallerinin bastırılmaması gerektiğinin bilincindeydi, mantıklı bir insan olarak bir çözüm buldu. O yaz Bodrum’a birlikte gittik, bir hafta sonu boyunca hem orada beni kalacağım yere yerleştirdi, hem atölyenin eğitmenleri, diğer katılımcıları ile tanıştı. Pazar akşamı İstanbul’a dönüş otobüsüne binmeden önce biraz da denize girip keyif yaptı ve gözü arkada kalmadan beni orada bıraktı.

O yaz yaşamımda benim için yeni bir sayfa açıldı ve tüm bunlar sadece bir haftada oldu…

Çalışma alanına girdiğimde bedeninin güçlendiren, esneten ancak hiçbir estetik forma girmeyen insanlar görüyordum…Çizgiler, siluetler, gölgeleri, bedenler ki bu kişilerin kimi oyuncu, kimi dansçı, kimi benim gibi yeni kimi de deneyimli amatör insanlardı…Herkes çalışma başlamadan önce bedeninin, zihnini, ruhunu yeni başlayacak çalışmaya hazırlıyordu…O güne kadar hiç kendi iradesi ile, kendi halinde, kimseye ispat çabası olmadan bedeni ile, sanat için uğraşan insanlar görmemiştim…Çok etkilendim ve orada bana da bir alan olduğunu hissetim…

Atölyede günler fiziksel olarak biraz zorlayıcı ancak bilmediğim keyif ve tatta geçiyordu, hayatımda ilk kez bulunduğum Ege’nin bu kıyısında her sabah koşu ile başlıyor sonra denize atlayıp en yakında adaya yüzüp geri geliyor, ardından dans stüdyosuna girip sabah egzersizlerini yapıyorduk. Verdiğimiz öğle arasından sonraki bölüm ise mekan ve coğrafyada yaratıcılık çalışmaları ve çeşitli araştırmalar ile geçiyordu. Bir gün taş ocakları önüne gelip “haydi arkadaşlar kendinize bir yer seçin, çalışın, 15 dakika sonra birbirimizi izleyeceğiz tek tek” dendiğinde sanırım bu kelimeleri, böyle bir mekanda daha önce hiç bir arada duymamanın şaşkınlığını yaşıyordum. Etrafıma baktığımda benden başka kimsenin yüzünde bir soru işareti görmedim ve hiçbir şey anlamadığımı belli etmemeye karar verdim. Gelmiştim bir kere oraya ve öyle ya da böyle bir şey yapacaktım. Ama ne ? Bunu ben de bilmiyordum…

Herkes çok kısa süre içinde dağıldıktan sonra ben etrafa baktım, nereden çıktı bilmem, kafama bir poşet geçirdim, sandaletlerimi çıkardım ve denize doğru “arınma, arınma “ diye bağırıp durdum, şimdi başlangıç ve bitiş detaylarını hatırlayamadığım bu ilk mekan çalışmam o sırada oradaki deneyimli sanatçı arkadaşlar tarafından beğenildi. Tam olarak ne yaptığımı bilmesem de içime sinen ve içimde bilmediğim bir alandan gelen bu performans, bu ifade; sonrasında beni “Ben bu işin okulunu okumalıyım” düşüncesine itti. Kesinlikle daha çok çalışmak, daha çok şey öğrenmek ve daha mükemmel olmak istiyordum.

Bir haftalık bu çağdaş dans atölyesi ileriki günlerde aynı kondisyon ve şaşırtan doğaçlama, yaratıcılık ve mekan çalışmaları ile devam etti. Ben denizin, tuzun, tozun, gün batımlarının, tarihin, rüzgarın koynunda dansa bulaştım…

Annemle zaman zaman telefonda konuştuk, her gece çok mutlu ve huzurlu uydum, yeni dostluklar edindim, yeni bakış açıları gördüm, keşfettim ve en önemlisi bedenimin taşıdığı potansiyel ile tanıştım.

O yaz büyülendim…

İstanbul’a dönüşte bu büyüyü bir tarafa bıraktım, her şeyi unutup önce o sırada 3. Sınıf öğrencisi olduğum üniversiteden mezun olmaya karar verdim. Bunun için çalıştım, ancak daha çok sabrettim… Dansla dolu, tam istediğim gibi bir hayat için biraz daha bekleyebilirdim…Kendimi okul dışında bale, gitar kursu ve tiyatro-oyunculuk çalışmaları ile bir nebze daha oyaladım diyebilirim, artık bana hiçbir şey eskisi gibi tat vermiyor, dansın yerini hiçbir şey tutmuyordu. Tam olarak aşık olmuştum.

2001 yılı gelip eğitim fakültesinden mezun olduğumda, ilk işim Yıldız Teknik Üniversitesi, Sanat Tasarım Fakültesi, Dans programı sınavlarına girmek oldu. 3 gün süren atölye çalışması sonrasında kendi koreografimi sundum. Sınavlardan geçer not alıp her bir eğitmeni ile ayrı ayrı tanışma heyecanı, hayranlığı duyduğum bölüme kabul edildim

Böylece yaşamımda yeni bir macera başladı…